MÜZİK VE İSLAMİ ÇERÇEVE
https://sorularlaislamiyet.com/telli-calgi-aletleri-saz-gitar-ud-keman-baglama-vs-kullanmanin-muzik-dinlemenin-hukmu-nedir
İslâm Dini, Peygamber Efendimiz (asm)'in sünnetine uygun eğlenmeyi ve çalgıyı haram kılmamıştır. Çünkü insanın bazen bu gibi şeylere de ihtiyacı vardır. Dinî musikî ruhun gıdasıdır. İlahîler bu cümledendir. Halk arasında «Musikî ruhun gıdasıdır.» sözü meşru ölçüler içinde düşünülürse, bir bakıma doğrudur.
Ancak hangi ölçülerdeki musikî, müzik ve çalgılar mubahtır
Bunun için konulan genel kaide nelerdir
İslâm'ın bu husustaki koymuş olduğu genel anlamda ölçüleri şöyle sıralayabiliriz.
— Şehveti tahrik edici, ahlâk bozucu her türlü saz ve çalgı,
— Kadın-erkek karışık bir şekilde toplanıp herhangi bir çalgı çalmak,
— Kadınları sahneye çıkarıp şarkı-türkü söyletmek, şantözlük yaptırmak,
—Toplum yapısında çalışma, ibâdet ve düşünme ruhunu öldüren, insanı havaî şeylere itip zamanı boşa harcamayı aşılayan her türlü eğlence ve çalgı haramdır.
Bunun dışında mübah olan musiki ve çalgılar:
— Kafayı dinlendiren musiki; ruha gıda veren dinî musiki,
— Allah'ı, âhireti ve sorumluluğu hatırlatan veya vatan ve millet aşkını uyandıran, kahramanlık ruhunu aşılayan her türlü şarkı, türkü ve çalgı.
— Ahlâkî kurallara bağlı kalınarak kadınların kendi aralarında eğlenip çalgı çalmaları, şarkı ve türkü söylemeleri,
— Ayni ölçüler içinde erkeklerin kendi aralarında bu kabil eğlence tertiplemeleri -ibâdet ve çalışmayı engellemediği sürece- mübahtır.
Bunun için fukaha genel anlamda şu hükmü koymuşlardır:
Söylenen şarkı-türkü ve şiirler ahlâk bozucu, ilâhî sınırları aşıcı ve şehveti gayrimeşru yola itici olmadığı takdirde, mekruh değildir. İçki, kadın ve benzeri şeyleri över mahiyette ise, mekruhtur.(El-Muhit - Radiyüddin Serahsî)
Düğünlerde Tef, Darbuka ve Benzeri Aletleri Çalmak:
Düğün ve derneklerde bu kabil âletleri çalmaya cevaz verilmiştir. Nitekim. Peygamber Efendimiz (asm) zamanında bayram günleri kadınların bir araya gelip bu tür çalgı çalıp eğlendikleri sahih rivayetlerle sabit olmuştur. Hattâ bir bayram günü Hz. Âişe Validemizin evinde kadınlar toplanıp tef çalıp eğlenirlerken Resûlüllah Efendimiz (asm) içeri girmiş, onlara bir şey demeden çekilip bir köşede uzanarak uyumak istemişti. Tam bu sırada Ebû Bekir SIDDIK içeri giriyor ve çalgı seslerini işitince üzülüyor, onları azarlayarak «Peygamber Efendimizin huzurunda caz ve sazın yeri mi olur?»diye uyarıda bulunuyor. Bunun üzerine Efendimiz yüzünün üstündeki örtüyü kaldırarak, «Ya Eba Bekir! Herkesin bir bayramı var, onda eğlenirler, vazgeç bunlar da kendi bayramlarında eğlensinler.» buyurarak bunun bir aşırılık olmadığını belirtiyor.
Efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret edip Medine'ye girerken coşkun bir tezahüratla karşılandı, bunların arasında neşide söyleyen kızlar ve kadınlar da bulunuyordu. Efendimiz onların bu davranışını o gün için yadırgamadı. Sonraları, kadınların erkekler arasında neşide, (şarkı ve türkü) söylemelerini yasakladı.
Aşırı şekilde çalıp oynamak ise mekruh kabul edilmiştir. İmam Ebû Yusuf bu görüştedir.(El-Muhit - Radiyüddin Serahsi) Hızanetü'l-Müftîn adlı eserde bu konuya temas edilerek deniliyor ki: «Bayram ve benzeri günlerde tef ve benzeri şeyleri çalmakta dinen bir sakınca yoktur.»
(bk. Celal YILDIRIM, İslam Fıkhı)
İlave bilgi için tıklayınız:
- Dinimizin müzik dinleme konusundaki ölçüsü nedir? Bazı ilahi ve ezgiler var ki sanki bazen dünyevi bir müzikmiş gibi...
Musikî hususunda umumî ölçümüz şu ifadeler olmalıdır:
“Şeriatça bazı savtlar (dinî bakımdan bazı sesler) helâl, bazıları haram kılınmıştır. Evet, ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları iras eden (hatırlatan) sesler helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevâtı tahrik eden sesler haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.” (İşaratü’l-İ’câz, s. 78; Sözler, s. 382, 687-688)
Musikîde iki ses kullanılır: insan sesi ve âlet sesi. Bir eser icra edilirken ya tek başına insan sesi veya müzik âletleri kullanılır; çok kere de her ikisinden birden istifade edilir. Her üç halde de insanın hoşuna giden, onun zevk duyduğu ve tesirinde kaldığı ölçülü, belli bir makamda ses çıkarılır. Bu sesler mahiyetine, mevzuuna ve tesirine göre değerlendirilir. Ya insanın ruhuna tesir eder, onda ulvî, dinî, hamâsî hislerin canlanmasına sebep olur; ya da dinlediği bir musikî parçası, nefsine ve süflî hislere hitap ederek yüce hislerin körelmesine sebebiyet verir.
Yukarıdaki ifadelerde de açıkça görüldüğü gibi, meşru olan, dinlenilmesinde bir mahzur bulunmayan ses, insana ulvî hüzünleri, yani dünyanın fâniliğini, ölümün her an gelebileceğini, insanın bir gün gelip toprak olacağını, Allah korkusunu hatırlatmalı veya ilâhî aşkı, Allah sevgisini, dünya üzerinde Cenab-ı Hakk'ın güzel sanat eserlerindeki yüce isimlerinin ve sıfatlarının tecellîlerini hatıra getirmeli. Bu hisleri tahrik eden her türlü sesi dinlemek helâl ve caizdir. Fakat yetimane hüzünleri; insana ümitsizlik veren, sevdiği kimselerden ve nimetlerden ayrılmanın ıztırabını hatırlatan, insanı bedbinliğe, karamsarlığa iten; insanın şehevanî hislerine hitap eden, dinlediği zaman nefsin hoşuna giden sesler ise haramdır, dinlemek caiz değildir.
Bu iki sınıfa girmeyen birtakım sesler de vardır ki, insandan insana değişir. Meselâ aynı musikî parçasını dinleyen iki kişiden birisi nefsânî bir his duyarken, diğeri ondan daha ulvî bir mânâ çıkarmaktadır. Meselâ “İncecikten bir kar yağar, tozar elif elif diye/Deli gönül abdal olmuş, gezer elif elif diye.” parçasını bir musikî eşliğinde dinleyen iki kişiden birisi “elif”ten Allah’ı hatırlayıp, ilâhî aşkı düşünürken, öbürü zahirî mânâsına bakarak “elif”ten bir kadını hatırlar, mecâzî bir aşk düşünür.
Bir başka misâl: Yunus’un,
“Aşkın aldı benden beni / Bana Seni gerek Seni.
Ben yanarım dünü günü / Bana Seni gerek Seni."
Aşkın şarâbından içem / Mecnûn olup dağa düşem.
Sensin dünü gün endîşem / Bana Seni gerek Seni.”
şiiri, bugün hem ilâhî olarak, hem de türkü olarak söylenmektedir. Şimdi biri burada geçen “aşk”tan ilâhî aşkı düşünürken, diğeri zâhirî mânâsına bakarak mecâzî bir aşkı hatırlar.
İmam Gazalî Hazretleri ise (İhyâ, II/279-81) musikîyi, haram, mekruh ve mubah olmak üzere üç ana başlık altında inceleyerek şöyle der:
Dünya arzusu ve şehvet hisleri ile dolup taşan kimseler için yalnızca bu duyguları tahrik eden sesler haramdır.
Vakitlerinin çoğunu buna veren, meşguliyeti âdet haline getiren kimse için mekruhtur.
Allah sevgisi ile dolup taşan, duyduğu güzel ses kendisinde yalnızca güzel sıfatları tahrik eden kimse için müstehaptır.
İmam Gazalî daha sonra, musikîyi haram kılan şeyin kendisi değil, sonradan ârız olan bazı sebepler olduğunu ifade eder, bunu da şöyle tasnif eder:
"Şarkı söyleyen kadın olur, dinleyen de kadın sesinin şehvetini tahrik edeceğinden korkarsa dinlemek haramdır. Burada haram hükmü müzikten değil, kadının sesinden gelmektedir."
"Şarkı ve türkünün güftesi bozuk, İslâm inancına ve ahlâkına aykırı ise, bunu müzikli veya müziksiz söylemek ve dinlemek haramdır."
Gençliği icabı şehevî duyguların mahkûmu olan bir kimse aşırı derecede müziğe düşer, vaktinin çoğunu bu yolda geçirirse sefih olur.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Çalgı aletleri kullanmak ve şarkı söylemek caiz mi?..
Ne Kur’ân âyetleri içerisinde, ne de sahîh hadîs-i şerifler arasında; ne âletli, ne de âletsiz salt mânâda “mûsikî”yi yasaklayan bir habere, bir hükme rastlanmaz. Dînimizde haramlar açık bir dil ile, net bir şekilde hep beyan edilmiştir. Çalgılı veya çalgısız söylenen mûsikî yeni bir icat da değildir. Kur’ân âyetleri indiği günlerde mûsikî çalınıp söyleniyordu. Bizim Rabbimiz ise, kesinlikle unutkan değildir.1 Cenâb-ı Hak;
“Kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, Allah size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamıştır.”2
buyurur. Allah Resûlü de (asm) bir hadislerinde:
“Allah’ın, kitabında helâl kıldığı helâl; haram kıldığı ise haramdır. Hakkında sustuğu da muaftır. Allah’tan onun affının kabulünü isteyin. Zira Allah bir şeyi unutacak değildir.”3
buyurmuş; bir diğer hadislerinde de,
“Allah bir şeyi farz kıldığında onu eksiltmeyin. Bir şeye sınır koyduğunda da sınırı aşmayın. Bir şey hakkında da unutmaksızın susmuşsa, onun ardına düşmeyin.”4
buyurarak, haram kılacağı bir şey hakkında Allah’ın ne tereddüdü, ne de unutkanlığı bulunmadığını; binâenaleyh bir şeyi haram kılmamışsa eğer, o şeyin mubah olacağının anlaşılması gerektiğini, çünkü eşyada aslolanın “mubahlık” olduğunu beyan buyurmuş bulunmaktadır.
Her şeyden önce, yalın ve katıksız olarak eğlence, şarkı, türkü ve oyunlar, içlerinde haram unsur olmamak şartıyla mubahtırlar. Peygamber Efendimiz (asm) oynayan bir gurup Habeşliye rastlayınca onları takdir ettikten sonra şöyle buyuruyor:
“Yahudiler ve Hristiyanlar bilsinler ki, bizim dinimizde genişlik vardır.”5
Nitekim Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu hadisi tefsir sadedinde, radyolardan yapılan müzik yayını ile ilgili olarak diyor ki:
“Evet, beşer hakîkate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesâta da ihtiyacı var. Fakat, bu keyifli hevesât, beşte birisi olmalı. Yoksa havanın sırr-ı hikmetine münafi olur.”6
Bedîüzzaman’a göre, insanlığın bu ihtiyacını dikkate alan radyo yayıncıları, İslâm ahlâkını rencide edici olmamak ve içinde haram unsur taşımamak şartıyla radyodan eğlence, müzik, şarkı ve türkü yayını yapabilirler. Ve yapılan bu tür ölçülü müzik yayınları dinlenebilir. Ama bu yayın radyonun tüm yayınlarına oranla beşte biri aşmamalıdır. Yoksa havanın yaratılış hikmetine zıt şekilde yayın yapılmış olur. Bu durumda ise radyo bir İlâhî nîmet iken, bir nikmet olur, yapılan ölçüsüz eğlence yayınları beşerin başına belâ olmaktan öteye bir fayda sağlamaz. Öyle ise Bedîüzzaman’a göre, bir radyoda şarkı, türkü, ezgi, müzik ve meşrû eğlence programına beşte bir, kelimât-ı tayyibe sayılabilecek şekilde faydalı ve Kur’ân bilgilerini konu alan programlara ise beşte dört oranda yer verilmelidir.7
Resûlullah Efendimiz (asm) hicret esnasında Medîne’ye teşrif buyurduğu zaman, kadınlar dam başlarında defli ve sesli olarak, “Talea’l-bedru aleynâ, min seniyyâti’l-vedâ, vecebe’ş-şükrü aleynâ, mâ deâ lillâhi dâ’...” diyerek ilahi söylemişler ve neş’elerini şükre çevirmişlerdi.8
Bir evden kulağına gelen def ve başkaca çalgı sesleri üzerine Resûlullah Efendimiz (asm), evde ne olduğunu sorar.
“Düğün.” cevabını alınca:
“Bu nikâhtır, sifâh (zinâ) değildir.” der.
Hz. Âişe (ra) Medineli bir yakınını evlendiriyor. Düğün yerine gelen Peygamber Efendimiz (asm):
“Kızı gelin ettiniz mi?” diye sorar.
“Evet.” derler. Peygamber Efendimiz (asm):
“Kızla birlikte türkü söyleyecek birini de gönderdiniz mi?” buyurur.
Hz. Âişe (ra):
“Hayır.” deyince, Peygamber Efendimiz (asm):
“Ensâr arasında bu çeşit fırsatlarda eğlence geleneği vardır. Keşke kızla birlikte şarkı söyleyecek birisini gönderseydiniz de onlar şöyle söyleyiverseydi:
“Size geldik, size geldik. / Bize şenlik, size şenlik.”9
Hz. Peygamber bir kere Medine’de bir yerden geçerken aniden def çalarak ve türkü söyleyerek:
“Nahnu cevarin min beni’n-Neccar / Ya habbeza Muhammedün min car.”
(Biz Neccaroğuları kabilesine mensup kızlarız. / Hz. Muhammed ne iyi ve ne hoş bir komşudur) beyitlerini söyleyen kızlara rastladı ve:
“Allahu ya’lemu inni uhibbukünne.” (Allah bilir ki ben sizi seviyorum.) demek sûretiyle onlara iltifatta bulundu.10
Hz. Enes (ra) bildiriyor: Veda Haccı sırasında Resûlullah Efendimizin (asm) kafilenin yürüyüş temposunu ezgileriyle canlı tutan bir kölesi vardı, adı Enceşe idi. Bu zat güzel sesli birisiydi ve Resûlullah’ın zevceleri ile bir kısım Müslüman kadınların develerini sevk ediyordu.
Enceşe bazı ezgiler okumuş, okuduğu ezgilerle develeri hızlandırmıştı. Bilindiği gibi, develer yürüme sırasında okunan belli bir ezginin veya mûsikinin ahengine karşı hassasiyet gösterip, adımlarının temposunu, söylenen bu şarkının ritmine göre ayarlayabilmekte, hızlı veya yavaş olabilmektedir.
Resûlullah Efendimiz (asm) teşbihli bir üslupla, Enceşe’den okuduğu ezgilerin ritmini değiştirmesini ve develerin yürüyüş temposunu ağırlaştırmasını emrederek şöyle buyurmuştu:
“Ey Enceşe ağır ol! Şişeleri kırma.” (Şişe ile kafilenin zayıflarını kastediyordu.) 11
Şimdi de çalgı âletinde, şarkıda ve türküde haramlık meydana getiren unsurları işleyen vahiy mesajlarını ele alıp inceleyelim:
1. Cenâb-ı Hak Müslüman hanımlara şöyle emrediyor:
“Allah’tan korkarsanız, yabancılarla edâlı ve câzibeli konuşmayın. Yoksa kalbinde fesat bulunan kimse kötü şeyler ümit eder. Dâima ciddî ve ağır başlı söz söyleyin.”12
Müzikte kadın sesini değerlendirirken bu âyeti temel taşı olarak elimizde tutacağız. Çünkü bu âyet Müslüman kadının sesinin yabancılara göre konumunu nazara veriyor ve Müslüman kadına bir ses sınırı çiziyor. Allah’tan korkan Müslüman kadın yabancılarla konuşurken bu ses sınırının içinde kalacak ve belirtilen kırmızı ışığı geçmeyecek. Buradaki kırmızı ışığı Kur’ân-ı Kerîm, “felâ tehda’ne bi’l-kavl” sözüyle ifâde eder. “tehda’ne” “hade’a” fiilinden geliyor. “Hade’a” tevâzu gösterdi, eğildi, itaat etti, yumuşak oldu, boyun eğdi, inkıyâd etti demektir. Bu âyete göre Müslüman kadın yabancılara boyun eğercesine, yabancıların çirkin arzûlarına itaat edercesine, onların önünde eğilircesine sözlerini yumuşatmamalı, “özel çağrı” anlamı içeren bir edâ ve cilve ile konuşmamalı, sözlerine ilâve bir câzibe katmamalıdır. Kur’ân bunu yasaklıyor. Kur’ân’ın kırmızı çizgisi budur. Müslüman kadın bu çizgiyi geçmemelidir. Çünkü Kur’ân’a göre böyle konuşmak, kalbinde hastalık bulunan kimseyi umutlandırma riski taşıyor.
Kur’ân’a göre gerektiğinde kadın yabancılarla elbet konuşacak. Fakat şu ölçülerle Kur’ân diyor ki: “Kulne kavlen ma’rûfâ” yani, “iyi, düzgün, doğru, ciddî, ağırbaşlı, vakûr, edâsız, cilvesiz, itaatsiz, art niyetsiz, Allah nasıl bir ses verdiyse o sesi düzgünce çıkararak konuşun.”
2. Nâfi anlatıyor:
“Abdullah İbnu Ömer, bir çalgı sesi işitmişti ki, derhal kulaklarını parmaklarıyla tıkayarak yoldan uzaklaştı.” Bana:
“Ey Nâfi, kulağına hâlâ ses geliyor mu?” diye sordu.
“Hayır.” dedim.
Bunun üzerine parmaklarını kulaklarından çıkardı ve ilave etti:
“Bir defasında Hz. Peygamber (asm) ile beraberdim. Böyle bir ses işitti ve aynen benim davrandığım şekilde davrandı.”13
İmran bin Husayn (ra) bildirmiştir: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki:
“Bu ümmete yere batma, kılık değiştirme ve taşlanma âfetleri gelecektir.”
Ashaptan birisi:
“Bu ne zaman olacak yâ Resûlallah?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (asm):
“Şarkıcı kadınlar yaygınlaştığı, çalgı âletleri türediği ve şaraplar sıkça içildiği zaman.” buyurdu.14
Bu hadislerden; kıyamete yakın insanların şarkıyı, türküyü ve her türlü müziği bir metâ sayacakları, büyük bir değer verecekleri, fitne ortamı olup olmamasına bakmaksızın kadını allayıp pullayarak ortaya sürecekleri, çalıp söyleterek, açıp saçarak kadın ile eğlence düzenlemenin mubah sayılacağı ve haramı helâl sayarcasına bu anlayışın yaygınlaşacağı anlaşılmaktadır.
Kezâ bu hadislerden; İslâm ahlâk ve terbiyesi olmadığında veya inkâr edildiğinde kadın sesi ile müziğin şerre ve fitneye en kolay âlet edilen unsurlardan olduğu uyarısını çıkarmak mümkündür.
İmam-ı Gazâlî Hazretleri, İhyâ’sında mûsikîye uzunca bir bölüm ayırmışve semâ ile mûsikîyi uzun uzadıya incelemiştir. Mûsikînin bazen mubah, bazen mendup, bazen de haram olabileceğini bildiren İmam-ı Gazâlî, Allah’ı zikretmeye teşvik eden ve rûha yüksek duygular veren müziğin mendup; bayram, evlenme, doğum, sevinç ve neşe günlerinde müzik dinlemenin mubah olduğunu15 bildirdikten sonra, beş ârıza bulunması halinde müziğin haram olduğunu beyan ediyor.
İmam-ı Gazâlî’ye göre müziği haram kılan ârızalar şunlardır:
1) Dinletendeki ârıza.
2) Müzik âletindeki ârıza.
3) Ses ayarındaki ârıza.
4) Dinleyicinin kendisindeki ârıza.
5) Dinleyici şahsın âvâmdan olma ârızası.
İmam-ı Gazâlî’ye göre müziği haram kılan ârızaların birincisi: Dinletendeki ârıza: Kendisine bakılması helâl olmayacak şekilde giyinen ve görünen bir kadının, fitneye dâvet eden bir ses ve sözle müzik yapması haramdır. Fitne tehlikesi olan parlak bir genç de bu hükümdedir. Bunların müziğinin haram olması müzikten değil, kendilerinin ve seslerinin fitne unsuru olduğundandır. Hattâ konuşan bir kadının sesinde ve konuşmasında fitne uyandırma tehlikesi varsa, onunla konuşmak ve hattâ Kur’ân-ı Kerîm bile olsa ondan dinlemek câiz olmaz. Yakışıklı genç de aynı hükümdedir.16
Müzik âletindeki ârıza: İçki âlemlerinde insanı içki tüketimi için kışkırtacak ve fitneyi tetikleyecek biçimde kullanılan çalgılar haramdır.
Sesteki ârıza: Kötü, çirkin, ahlâk dışı, fâhiş ve hicvedici sözleri bulunan, dedikodu ve iftira içeren, toplum barışını bozan, fitne yayan, Allah’a, Resûlüne (asm) ve ashabına karşı yalan cümleler içeren müzik parçasını söylemek de, yayınlamak da, dinlemek de haramdır.
İmam-ı Gazâlî’ye göre dördüncü ârıza kişinin kendisindedir. Bir kişinin müziği şehevî arzûları için tahrik aracı kılması haramdır. Müziğin sözleri ile haram sevmeye heveslenmek haramdır. Müziği kendi nefsânî heves ve arzûları çerçevesinde yorumlamak haramdır. Meselâ, kâkül, gül yanak, ayrılık, kavuşma kelimelerini duyduğu zaman şehveti ve şeytânî duyguları tahrik olan birisi müzik dinlememelidir.
İnsan gönlünde şeytanın ordusundan sayılan şehvet ile, Allah’ın askeri sayılan akıl nûru arasında sürekli bir mücâdele vardır. Müzik bu mücâdelede şehveti tahrik edici değil; akıl nûruna kuvvet verici olmalıdır. Bu iki ordudan birisi kalbi fetheder ve kuşatırsa zaferi elde etmiş olur ve mücâdele biter. Şeytanın müzikle kalbe girip kalbin mânevî neşesini bozmasına izin vermemelidir.
Zamanımızda kalpleri şeytanlar kuşattı. Şarkılar ve müzik parçaları ekseriya şeytanî hevesleri tahrik amacıyla çalınır ve söylenir oldu. Gönül kendisini bir müzik parçasına kaptırmaya görsün; müziğin sazıyla ve sözüyle kendinden geçip, neredeyse kul ve insan olduğunu unutur hale geldi. Öyle ki, nice müzik parçaları ile kendi insanlığını unutan ve kendinden geçen nice gençler, elde jiletle başta kendileri olmak üzere etraflarına zarar verir oldular. İşte böyle müzikten çabuk etkilenen, mânevî terbiye almamış, kendi kimliğini İslâm ahlâkı ile yoğurmamış kişiler müzik dinlememeli. Çünkü bu kişiler müzikten zarar göreceklerdir.
Arızaların beşincisi: Müzik dinleyicisinin âvâmdan olması da bir handikaptır. İşi gücü bırakıp müzik parçaları ile oyalanmak ahmaklıktan ve akılsızlıktan başka bir şey değildir. Boş vakitleri öldürüp, oyuna ve eğlenceye dalmak cinâyettir. Nasıl küçük günahlar ısrar ve devamla büyür ve büyük günaha dönüşürse, mubahlar da ısrar ve devamla küçük günaha dönüşürler.Mubahları devamlı olarak takip etmek kişiye bir kemâl ve feyiz vermediği gibi, kişinin elde bulunan mâneviyâtından ve feyzinden de bir miktar alır gider.
Nitekim satranç da böyledir. Parasız veya karşılıksız oynamak şartıyla satranç mubahtır. Fakat satranç oynamaya düşkün olmak ve bunun için faydalı işlere gevşeklik vermek doğru değildir. En azından mekruhtur.
Netice olarak; İmam-ı Gazâlî’ye göre kalbin sıkıntısını yatıştırıp kalbi dünyanın fânî işlerinden soğutarak ibâdetlerine daha bir dikkatle sarılmak amacıyla belirli bir ölçü ile müzik dinlemek mubahtır. Din ve dünyasında daha bir istekle çalışabilmesi için müzik dinlemeyi hoş görmek, yanak üzerindeki benin güzelliği gibidir. Eğer o ben, bütün yüzü kaplarsa yüzü çirkinleştirir. Çokluk sebebiyle güzellik çirkinliğe döner. Her güzelliğin çoğu güzellik olamayacağı gibi, her mubahın çoğu da mubahlıkta kalmaz. Meselâ ekmek mubahtır. Fakat çok yemek haramdır. İşte normal şekilde müziğin mubah oluşu, fakat çoğunun haram oluşu bunun gibidir.
Başka örnekler vermek gerekirse; bal helâldir. Fakat mizacı hararetli ve asabî olanlara zarar verdiği için tıbben bu gibilere haramdır.
İmam-ı Gazâlî ilâve ediyor: Eğer müzik boş iş denirse deriz ki: İçinde haram olmamak şartıyla boş iş ve eğlenceden dolayı Allah’ın kullarını sorguya çekmeyeceğini şu âyet bildiriyor:
“Allah sizleri yeminlerinizdeki lağvden (boşluk ve yanılgıdan) dolayı mesul tutmaz.”17
Allah adına kasıtsız olarak yemin edip sonra yemininden dönen kimse bundan sorguya çekilmeyecek ise eğer, abartılı olmamak ve harama âlet etmemek şartıyla, şiir ve şarkı söyleyip eğlenen kimse bundan dolayı neden sorguya çekilsin? Müziğin bâtıla benzemesi de haram sayılması için yeterli olmaz. Çünkü bâtıl demek, faydasız şey demektir. Yukarıda da söylediğimiz gibi, her faydasız şey haram değildir.18
İmam-ı Gazâlî’ye göre bu ârızalar olmadığında kişinin kadın olsun, erkek olsun müzik yapması veya yapılan müziği dinlemesi haram değildir.
İmam-ı Gazâlî, müziğin haram olduğunu söyleyenlerin ileri sürdükleri delillere de cevaplar veriyor. Bunlara özetle temas etmekte fayda var:
1. Müziği haram sayanlar genellikle şu âyete dayanıyorlar: Kur’ân,
“İnsanlardan bazıları efsane ve boş sözleri satarlar.”19
buyuruyor. İbn-i Mesud, Hasan-ı Basrî ve Nehâî (ra) âyette geçen “boş söz”ün müzikli söz olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Peygamber Efendimiz de (asm),
“Allah Teâlâ kayneyi, satmasını, parasını ve öğretmesini haram kıldı.”
buyurmuştur. Kayne, içki meclisinde erkeklere şarkı söyleyen kadın demektir.
İmam-ı Gazâlî diyor ki: Bizim buna itirazımız yoktur. Biz zaten yabancı bir kadının fitne ortamında, kendilerinden emin olunmayan fâsıklara şarkı söylemesinin haram olduğunu söylemiştik. Hadiste geçen “Kayne”nin mânâsında fitne vardır. Fakat bundan, bir kadının fitne korkusu olmayan hallerde ve ortamlarda başkaları duysun duymasın, şarkı söylemesinin haram olduğu mânâsı anlaşılmaz.
Kezâ, âyette buyrulduğu gibi, boş sözler ve düzme yalanlarla dînini satarak insanları yoldan çıkarmağa çalışmak haramdır. Buna da diyeceğimiz yoktur. Fakat her şarkı sözü dinini satmak ve insanları azdırıp sapıtmak mânâsını taşımıyor. Âyetin muradı insanları sapıtmaya karşı uyarmaktır.
2. Müziği haram sayanlar,
“Şu Kur’ân’a karşı mı alay ederek gülersiniz ve ağlamazsınız da, onun duyulmaması için şarkı söylersiniz!”20
âyetini de delil sayıyorlar.
Biz de deriz ki: Kur’ân’ı dinletmemek için gülmek de, ağlamak da haramdır. Âyet bunları kastediyor. Şüphesiz Müslümanlıkla alay eden şarkı ve türküler de haramdır. Nitekim,
“Şâirlere ancak azgınlar uyar.”21
âyetinde şâirlerle kastedilen kâfir şâirlerdir. Bu, şiirin kendisinin haram olduğunu değil, şiiri küfürde kullanmanın haram olduğunu gösterir.
3. Müziği haram sayanlar Peygamber Efendimiz’in (asm),
“İlk ağlayan ve ilk sözü müzikle söyleyen şeytandır.”
hadisini de delil sayarlar. Oysa bu hadiste ölü üzerine ağlamak ve ağıt yapmak kastedilmiştir. Şüphesiz Dâvûd Aleyhisselâm’ın ve günahkârların hatâları için ağlamaları haram olmadığı gibi; mubah şekilde şevki ve neşeyi artıran müzik de haram değildir. Nitekim Hazret-i Âişe’nin (ra) evindeki genç kızların yaptıkları iş müzikle söz söylemekti. Peygamber Efendimiz (asm) Medîne’ye teşrif buyurduklarında da Medîneli kadınlar müzikli şiir okumuşlardı.
4. Yine Peygamber Efendimiz’in (asm);
“Müzik söyleyerek sesini yükselten kimseye Allah Teâlâ iki şeytan musallat eder. Bu şeytanlar o kimsenin omuzları arasında dururlar ve müziği bitirinceye kadar göğsünü tekmelerler.”
hadisini müziğin haram sayılmasına delil sayarlar.
Oysa Peygamber Efendimiz (asm) bu hadisinde şehveti ve haram sevmeyi tahrik eden müziği söyleyenleri kastetmiştir. Fakat Allah sevgisini, bayram coşkusunu, evlilik sevincini, çocuk doğması neşesini ve bunun gibi mubah sevinçleri konu alan müzik bunların dışında kalır.
5. Nâfî diyor ki: Ben Abdullah bin Ömer (ra) ile yolda giderken, Abdullah bin Ömer (ra) bir çobanın kaval sesini duydu ve elleri ile kulaklarını tıkayarak yoldan saptı. Bana:
“Ey Nâfî! Hâlâ kaval sesi duyuluyor mu?” diye sordu. Ben:
“Artık duyulmuyor.” dediğim zaman kulaklarını açtı ve dedi ki:
“Peygamber Efendimiz’in (asm) de böyle yaptığını gördüm.”
Müziği haram sayanlar bu rivâyeti de delil sayarlar. Oysa eğer kaval dinlemek gerçekten haram olsaydı, Abdullah bin Ömer’in (ra) Nâfî’ye de aynı şeyi emretmesi gerekirdi. Halbuki Nâfî’ye bir şey söylemedi. Kendisinin kulaklarını tıkaması ise o an için çalgı sesinin kendisine olumsuz etki yapmasından korkmasından olabilir. Aynı şekilde Peygamber Efendimiz de (asm) böyle davranmış; fakat yanında bulunan İbn-i Ömer’i (ra) bundan alı koymamıştır. Bu da onun haram olduğunu değil; sadece onu dinlemekten sakınmanın daha evlâ olduğunu gösterir.
Bundan biz, Peygamber Efendimiz’in (asm) o sırada mânevî müşâhedesini kaval sesi ile bozmak istemediğini anlıyoruz. Çalgı sesinin haram olduğunu değil. Nitekim namazı kıldıran Peygamber Efendimiz (asm) namazda kendisini meşgul ettiği için Ebû Cehm’in işlemeli cübbesini çıkarıp iâde etti. Bundan, işlemeli elbise giymenin haram olduğu anlaşılmaz. Sadece, kalbi olumsuz etkileyen mubahları terk etmenin evlâ olduğu anlaşılır. Zaten biz de kalbi olumsuz etkileyen mubahların bir çoklarını terk etmenin daha evlâ olduğunu söylemekteyiz.22
Müzikle ilgili olarak buraya kadar aldığımız tüm rivâyetleri ve İmam-ı Gazâlî dahil tüm âlimlerin içtihatlarını özetleyecek boyutta bir ölçüyü Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretlerinde buluyoruz. Müziğin haram olup olmama durumunu, hangi şartlarla haram, hangi şartlarla mubah olduğunu Bedîüzzaman, her an şehit olma ile yüz yüze bulunduğu Pasinler savaş cephesinde at sırtında yazdığı İşârâtü’l-İ’câzda özetleyivermiş.
Üstad Bedîüzzaman orada der ki:
“Kulaktaki zar nûr-u îmân ile ışıklandığı zaman, kâinâttan gelen mânevî nidâları işitir. Lisan-ı hal ile yapılan zikirleri, tesbihatları fehmeder. Hattâ o nur-u iman sayesinde, rüzgârların terennümatını, bulutların na’ralarını, denizlerin dalgalarının nağamatını ve hakeza yağmur, kuş ve saire gibi her nev’den Rabbanî kelâmları ve ulvî tesbihatı işitir. Sanki kâinat, İlahî bir musikî dairesidir. Türlü türlü avazlarla, çeşit çeşit terennümatla kalblere hüzünleri ve Rabbanî aşkları intıba’ ettirmekle kalbleri, ruhları nuranî âlemlere götürür, pek garib misalî levhaları göstermekle, o ruhları ve kalbleri lezzetlere, zevklere garkeder. Fakat o kulak, küfür ile tıkandığı zaman, o leziz, manevî yüksek savtlardan mahrum kalır. Ve o lezzetleri îras eden avazlar, matem seslerine inkılab eder. Kalbde, o ulvî hüzünler yerine, ahbabın fıkdanıyla ebedî yetimlikler, mâlikin ademiyle nihayetsiz vahşetler ve sonsuz gurbetler hasıl olur. Bu sırra binaendir ki, şeriatça bazı savtlar helâl, bazıları da haram kılınmıştır."
"Evet ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları îras eden sesler, helâldir. Yetimane hüzünleri, nefsanî şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.”23
Bedîüzzaman’ın müzikle ilgili görüşlerini açmak gerekirse:
- Ulvî hüzünleri ve Rabbanî aşkları canlandıran müzik menduptur, helâldir, dinlenir.
- Yetîmâne hüzünleri ve nefsanî şehevatı tahrik eden müzik haramdır, dinlenmez.
- Şeriatın tayin etmediği kısım ise, dinleyenin ruhuna ve vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.24
Eğer dinleyende yetîmâne hüzünler veya şehevî hisler uyandırıyorsa, haramdır. Eğer dinleyende yetîmâne hüzünler veya şehevî hisler uyandırmıyor; bilâkis, dinleyen kulağına gelen müziği ulvî biçimde –İmam-ı Gazâlî’nin de işâret ettiği şekilde istiârelerle- yorumlayabiliyorsa helâldir ve mubahtır.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Müziğe, kayıtsız şartsız “haram” veya kayıtsız şartsız “helâl” demek mümkün değildir. Bedîüzzaman Hazretlerinin müzik dinleme ölçüsü olabilecek biçimde,
“Beşer hakikate muhtaç olduğu gibi, bazı keyifli hevesâta da ihtiyacı var. Fakat bu keyifli hevesât, beşte birisi olmalı.”25
sözüyle ifade ettiği ölçüyle, önemli ve faydalı işlerimizi aksatmamak ve gevşetmemek, bilâkis kalbimizi dinlendirerek faydalı iş ve ibâdetlerimize ivme kazandırmak amacıyla meşrû müziği dinlemekte bir sakınca yoktur.
Söylenmesi, yayınlaması ve dinlenmesi mubah olan müzik parçasında aşağıdaki özellikler bulunmalıdır:
1. Müziğin sözleri ve klibi yetîmâne hüzünleri işlememelidir.
2. Müziğin sözleri ve klibi şehveti ve nefsânî arzûları tahrik edici olmamalıdır.
3. Müziğin sözleri ve klibi kötülüğü teşvik edici olmamalıdır.
4. Müziğin sözleri ve klibi İslâm’ın haram kıldığı bir şeyi övücü olmamalıdır.
5. Müziğin sözleri gıybet, iftira, dedikodu, vb,.. başkası hakkında hoş olmayan, başkasını hicveden ve kötüleyen sözler ihtiva etmemelidir.
6. Müziğin sözleri ve klibi kin, intikam, düşmanlık, haset, kıskançlık, adâvet ve nifak tohumları ekmemelidir.
7. Şarkıyı ve türküyü okuyan kimse, müziğinde sesini yumuşatarak, edâ ve cilve yaparak, karşı cinsin kötü arzûlarına itaat edeceğini çağrıştıran bir müzikal, müzik sözü ve ses tonu kullanmaktan kaçınmalıdır.
8. Şarkının sözleri mubah, söyleyiş tarzı mubah, klibi mubah, söylenme veya dinlenme ortamı mubah olmalıdır.
Bütün bunlar gösteriyor ki çalgı aleti çalmak haram değildir; ancak kullanıldığı yere ve duruma göre helal ve haramlık kazanır.
Dipnotlar:
1. Meryem Sûresi, 19/64
2. En’am Sûresi, 6/119
3. Hakim, Ebû’d-Derdâ’dan rivâyetle
4. Dârekutnî, Sa’lebe’den tahriçle.
5. Kütüb-ü Sitte, 6/52
6. Nûr Âleminin Bir Anahtarı, s. 21; Emirdağ Lâhikası, s. 307
7. Emirdağ Lâhikası, s. 307
8. Beyhâkî, Delâilü’n-Nübüvve.
9. İbn-i Mâce, Nikâh, 1900
10. İbn Mace Nikâh, 1899
12. Ahzab 33/32.
13. Kütüb-ü Sitte, 11/220
14. Tirmizî, Fitne, 2309;
15. İhya, 2/695
16. İhya, 2/700
17. Bakara Sûresi, 225
18. İhya, 2/702-704
19. Lokman Sûresi, 6
20. Necm Sûresi: 59
21. Şuarâ Sûresi: 224
22. İhyâ-i Ulûmiddîn’den özetle, 2/705-711
23. İşârâtü’l-İ’câz, s. 71, 72
24. İşârâtü’l-İ’câz, s. 72
25. Emirdağ Lâhikası.
İlave bilgi için tıklayınız:
- Dinimizin müzik dinleme konusundaki ölçüsü nedir? Bazı ilahi ve ezgiler var ki sanki bazen dünyevi bir müzikmiş gibi...
|