16.11.08, 01:00 AM |
#1 |
Erkek Üye
Üyelik tarihi: Aug 2007
Mesajlar: 5.332
Tesekkür: 0
595 Mesajına 883 Teşekkür Aldı
Tecrübe Puanı: 10
|
Mehmet Zahid Kotku Hazretleri İçin Ne Dediler
Ahıskalı Ali Haydar Efendi:
"Hasip Efendi'yi tanırım, büyük zattı. Aziz Efendi'yi de okuduğum bir yazısı ile tanıdım, o da büyük bir insandı. Amma şu Bursalı'yı görüyor musunuz, büyükler büyüğü Gümüşhaneli'nin ta kendisi..."
|
|
|
16.03.09, 08:58 PM |
#2 |
Guest
|
Cevap: Mehmet Zahid Kotku Hazretleri İçin Ne Dediler?
“Dünya fanidir. Sıra bir gün bize de gelecek. O gün geldiğinde pişman olmamak için hayattayken Allah’ın rızasını kazanmak, Peygamber Efendimiz Aleyhisselam’ın şefaatine nail olmak için gayret etmeliyiz. Bu yolda rehberler önemlidir. M. Zahid Kotku Hocamız insanlara bu yolda rehber olan bir abideydi”
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan
|
|
|
16.03.09, 09:03 PM |
#3 |
Guest
|
Cevap: Mehmet Zahid Kotku Hazretleri İçin Ne Dediler?
Damadı merhum Prof. Esad Coşan:
Sormadan cevap verir, gittiği yere bereket yağardı
Merhum uzunca boylu, şişmanca, heybetli, beyaz tenli, dolgun pembe yanaklı, uzunca ak sakallı, geniş alınlı, aralıklı kaşlı, irice başlı, gül yüzlü, sevimli, alımlı bir kimse idi. Gençken zayıf olduğunu, öksüzlükte yemek yerine yumurta içivererek böyle iri vücutlu olduğunu gülerek anlatırdı. İlk görüşte insanda sevgi ve saygı uyandıran bir hali vardı. Tanıdığına, tanımadığına selâm verir güler yüz gösterir, gönül alırdı. İlk nazarda koyu kestane renkli görünen, fakat dikkatle bakılması imkânsız, esrarlı ve derin mânâlı gözleri vardı. Gözü içinde kırmızılık, sırtında ve karnında ise avuç içi kadar iri bir ben mevcuttu.
Hafızası çok kuvvetli, konuşması tatlı ve safiyâne idi. Çok kere halk telâffuzu kullanır, karşısındakine söz fırsatı tanır; kesinlikle bildiği bir şeyi bile sanki ilk duyuyormuş gibi yumuşak bir tavırla dinler, mânâlı ve nükteli cevap verirdi. Sohbetleri hoş, hutbeleri fevkalâde celâlli olurdu. Hutbe esnasında sesini yükseltir, ordu önündeki bir komutan gibi celâdetle ve irticâlen konuşurdu.
Özel hayatında ev halkına karşı müşfik ve lâtifeci davranır, kimseye doğrudan doğruya birşey emretmez, telmih ve remiz ile söyler, anlaşılmazsa sabrederdi.
Fevkalâde mütevâzı idi. Kerametleri zâhir ve şöhreti alemgir olduğu halde, talebelerine bile tepeden bakmaz, şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ihvânı arasında lâalettayin bir fert gibi görür, makamını ve kemâlini büyük bir maharetle gizlerdi.
Kendi üstadlarına fevkalâde saygılı ve bağlı idi. Tekke arkadaşları olan yaşlılar, üstadının meclisine gittiğinde diz üstü oturup, baş eğip hiç ayak değiştirmeden edeple oturduğunu anlatırlar.
Çok uzun ve derin düşünürdü, sohbetlerindeki buluşlara, teşbihlere hayran kalmamak mümkün olmazdı. Bir ayetin, bir hadisin üzerinde haftalarca, aylarca durup konuştuğu olurdu.
Ele aldığı bir kimseyi terbiye edip yola getirinceye kadar büyük bir sabırla çalışırdı. İlk zamanlarda kusurlarına müsamaha ederdi. Yıllarca çalışır, yarı yolda bıkıp bırakmazdı.
Dostlarına vefâsı emsalsiz idi; onları ziyaret eder, arar sorardı. Akrabalarına karşı vazifelerinde kusur etmez ve onlara her türlü yardımı esirgemezdi.
Çok açık elli idi, verdiği zaman şaşılacak miktarda verir, geriye kalmamasından korkmaz, verdiğini doyururdu. Sofrasında ekseriya misafir bulunurdu. Hizmet edenleri bir vesile ile memnun eder, ziyaretçilere güleryüz gösterir, kapısını her zaman açık tutmağa çalışırdı.
Gece ve sabah ibadetlerine çok riayet eder, talebelerini de bunlara teşvik eylerdi. İnsanın kalbinden geçirdiğini bilir, gelenin sorusunu sormadan cevaplar, istemeden ihtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlardı. Gönüllere ve rüyalara tasarrufu vardı. Bereket, gittiği yere yağar; bolluk onunla beraber gezer, en hücrâ, en kıtlık yerde o gelince nimet dolardı. Beraberinde seyahat edenler, tevafuklara, tecellilere, maddî ve mânevî hallere ve ikramlara şaşar, hayretlere düşerler, parmaklarını ısırırlardı.
|
|
|
16.03.09, 09:05 PM |
#4 |
Guest
|
Cevap: Mehmet Zahid Kotku Hazretleri İçin Ne Dediler?
O BİR İNANÇ MANZUMESİYDİ
Merhum Raif Cilasun (1906-1988) anlatıyor:
Zeyrekteki Ümmü Gülsüm Camiinde her cumartesi yatsı namazını müteakip onun sarih ifadeleriyle açıkladığı Ramuz derslerini dinlerdik. Müslümanlık nasılmış, onun dilinden öğrenirdik. Sözle Müslümanlık olmaz. Onu yaşamak gerek diyordu. O bir inanç manzumesiydi. Müslümanlık; haramı, helali tanımaktır. Müslümanlık insanım diyenlerin şiarıdır. O şeriattır, bütün kainata seslenir. Medeniyetin ta kendisidir. İlme, irfana dayalıdır, tevhide dayanır. derdi. İlmihal bilgisi Müslümanın mihenk taşıdır. derdi.
Müslümanlığı ciddiye almayan kişinin Müslümanlıktan söz etmesi kandırıcı olmaz mı? der ve arkasından O münafıktır. derdi. En çok iman ve akaid üzerinde dururdu. Ortalıkta dinsizlik ve dine karşı düşman kesilenler türedikçe bu afete karşı çok dikkatli olmak lazım; Müslüman görünen sapıkların Batılılaşma, çağdaşlaşma laf ve hezeyanlarına kapılmayın! derdi.
Ecdat malını mülkünü feda etti, 3 kıtaya böyle hakim oldu. Dünyaya ışık saçtı. Tevhit bayrağını baş ucuna dikti. Böyle bir ecdadın torunlarını Cenab-ı Hak küfre döndürür mü hiç? Türkiyemizde ezan sesleri susmayacak. Türk milleti Kurandan kopartılamaz, ilâhi buyruklar Müslüman Türk milletinin benliğinde milletin şiarı olacak. İslâmın nuru parlayacak! der, sesini yükseltir, kalbi heyecanla çarpardı. Yese hiç gerek yok, Müslüman umudunu Allahtan kesmez ve kesemez; çünkü bu Kuranın buyruğu. Yeter ki Kurana sarılsın, yolunu yol etsin, dünyaya ferman okur. derken Hocaefendinin gürlemesi görülmeye değerdi, aslan kesilirdi.
|
|
|
16.03.09, 09:06 PM |
#5 |
Guest
|
Cevap: Mehmet Zahid Kotku Hazretleri İçin Ne Dediler?
Pilavın içine gizlenen etler!
Prof. Dr. Yusuf Ziyâ Binatlı anlatıyor: Kendisi genç bir askerken, ben kendisinden 12 veya 13 yaş küçük olarak İstanbulda bir arada bulunmak şerefine nâil oldum. Rahmetullàhi aleyh, İstanbulda bir Osmanlı askeri olarak, inzibat bölüğünün kaleminde vazife görmekteyken; ben fakir de babamın [Ömer Ziyaüddin Gümüşhanevi/Dağıstânî] kanatları altında, Gümüşhaneli Dergâhının şeyhlere tahsis edilmiş bulunan binasında, onun babamın mürîdi olduğu bir dönemde kendisiyle tanışma şerefine nâil oldum.
Rahmetullahi aleyh, babama intisab etmiş genç bir asker, daimâ sırtında o asker elbisesi ile tekkeye gelen yegâne sarıksız kişi idi. Başında kalabağı, üstünde askerî ceketi ile tekkeye gelirdi. Babamın kendi kumandanından aldığı müsaade ile bütün namaz vakitlerinde gelir; sonradan bir yıldırım düşmesi neticesi yıkılan minaresine çıkar, ezan okur ve tekkenin sofrasında da bulunurdu. İşte bu dönemlerde, ben de gençlik çağına yeni adımını atmak üzere olan bir çocuk olarak, onunla tanışma şerefine nail oldum. Bu dönem içerisindeki hatıralardan bir tanesini, bir vesile ile yine söylemiştim:
Tekkenin sofrasında hep beraber yemek yerdik. Geniş bir sini... Sininin içerisine diyelim ki, etli pilav konur, getirilirdi. Rahmetullàhu aleyh çok zayıftı, çok zayıf bir zat idi. Tekkenin bu yemeklerini yapan aşçısı, Hafız Emin isminde bir zat, onun bu zayıflığından, incecik vücudundan o kadar müteessir olurdu ki; yemek sofraya gelmeden önce, herkes hücum etmesin ete diye etleri pilavın içine saklar, sofrayı kurduğu zaman getirirdi Mehmed Efendinin bulunduğu yere... Yâni, kaşığı attığı zaman et çıkacak mutlaka ve onu şişmanlatacak. Rahmetullàhi aleyh, daha kaşığı daldırır da kaşığına et değdiği zaman, onu anlar ve yüzü kızarırdı. Biz mutfakta bu oyunu oynardık kendisine... Fakat o daha böyle kaşığı daldırır daldırmaz, etin sertliği geldiği zaman, o zayflığına rağmen şöyle iki eliyle siniyi tutar, şöyle hafifçe çevirir, etli kısmı başkasına aktarırdı. Hafız Emin Efendi, orada bir ses çıkartmaz; bu tarafta o eti bekleyenler onu hallederlerdi, yerlerdi.
Hafız Emin Efendi, ertesi günü aynı sistemi uygulayacak; bu sefer kendisine söylerdi:
--Yâhu Mehmed Efendi! Bak sana et koydum, niçin almıyorsun?..
O başını önüne eğer:
--Herkes hakkını alsın, Allah verir benim hakkımı... Hafız Emin Efendi vermesin! derdi.
Hiçbir zaman onun oyununa da gelmedi.
(Kaynak: Dr. Metin Erkaya, Anılarla M. Zâhid Kotku, s. 115, Seha Neşriyat, İstanbul 1997.)
|
|
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) |
|
Yetkileriniz |
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts
HTML-KodlarıKapalı
|
|
|
Hadis-i Şerif : "Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir
Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası."
|