|
|
|
|
|
|
PROF.DR FARUK EL-BAZ
NEİL ARMSTRONG
1. BÖLÜM
FARUK EL-BAZ
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3068
1 Ocak 1938 tarihinde Mısır'da Nil Deltası'ndaki Tûk el-Aklam köyünde doğdu. Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edildi. Parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.
Uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalıştı. Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlendi. Bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Nasa'da "uzaktan algılama bölümü" başkanlığını yürüttü.
--------------------------------------------------------------------------------
HAKKINDA YAZILANLA R
Her yönüyle "aşmış" bir bilim adamı
Ali Murat Güven
Yeni Şafak 30 Ağustos 2004
O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyorum. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu…
Prof. Dr. Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım. Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım.
1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi. Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti.
Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.
Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi. Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı. Sözün burasında, Apollo 15 astronotlarından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim. Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim ."
Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil. Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim. Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım.
Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı.
1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz. O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…
NEİL ARMSTRONG VE FARUK EL-BAZ
http://forum.islamiyet.gen.tr/sirlar-dunyasi/90179-ayda-ezan-sesinin-duyulmasi.html#post1210558
PROF.DR FARUK EL-BAZ
ANLATIYOR :
Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dı. Uzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı. Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar. Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı. Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti. Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti. Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim. Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda. Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı. Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam." Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları".
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi. Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık. Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok. Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için. Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok.
Size şu kadarını söyleyeyim. Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben. Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum. Ama böyle bir şey asla olmadı.
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir. Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir
NEİL ARMSTRONG VE FARUK EL-BAZ
http://www.forumankebut.net/forum/soru-ve-cevap/37905-neil-amstrong-muslumanmi.html
05 06 2006
MISIRLI ASRTONOMİ PROSEFÖRÜ FARUK EL BAZ
Neil Armstrong’un hocası Mısırlı Faruk El-Baz anlatıyor:
Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio’da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor. O benden 8 yaş daha büyüktür. Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette. Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka “Batılı” bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır. İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z.
Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı. Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay’a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?
AYIN KEŞFİ VE DÜNYADAKİ GELİŞMELER
http://yenisafak.com.tr/Pazar/?t=02.09.2012&i=406394
Takvimler 20 Temmuz 1969, Türkiye saati 22.18'i gösteriyor. Siyah-beyaz televizyo nlarda cızırtılı bir ses "Bu benim için küçük, ama insanlık için dev bir adım" diyor. Ekranlarının başında haberi heyecanla takip eden seyircile r, iki Amerikalı astronota kilitlenm iş ne yaptıklarını izliyor; Neil Armstrong ve Edwin Aldrin, Dünya'dan 386.000 kilometre uzaktaki Ay'ın, girintili çıkıntılı yüzeyinde adımlar atıyor..
Takvimler 7 Ağustos 2012'yi gösteriyor ve Armstrong tıkanan kalp damarlarının açılması için ameliyat oluyor. Ardından 25 Ağustos 2012'de gözlerini Dünya'ya kapatıp, bu sefer geri dönüşü olmayan bir diyara seyahate çıkıyor. Tüm zihinlerd e aynı fotoğrafı bırakarak...
Biz de farklı isimlere, Neil Armstrong dendiğinde akla ilk gelen O fotoğraf'ın kendi dünyalarındaki yansımalarını sorduk. Araştırmacı Ayşe Hür'e göre Ay'a ayak basılmasıyla Ay, romantizm den kurtulup gerçeklik kazandı. Gazeteci Tayfun Talipoğlu çocukluğunda da sorgulayıcıymış meğer. 27 yaşındaki sinemacı Ediz Hun, tüm karizmasıyla dönemdeki teknoloji yi takdir etti. Tüm bunlarla beraber müzisyen Anjelika Akbar, uzayla alakalı haberlere aşinaymış ve heyecanla nmamış Armstrong'un O fotoğrafı'nı görünce! Meğer yazar Ahmet Ümit 9 yaşındayken de hassas bir çocukmuş. Politikacı Ahmet Edip Uğur da delikanlılığın verdiği heyecanla Amerika'yı kıskanıp Hazerfen Çelebi'yi anımsamış. Tüm bunlarla beraber Kayseri- Şerefiye'de çift süren Yılmaz Öner de heyecanla nmış heyecanla nmasına ama onun heyecanında küçük bir de sitem varmış...
AİLE RADYO BAŞINA TOPLANMIŞTI
Ahmet Ümit 20 Temmuz 1969 günü ne yaptığını tam hatıramıyor. "Çünkü dokuz yaşında bir çocuktum" diyor ama radyonun başında toplanan aile üyelerinin heyecanla bu konuyu tartıştıklarını hatırlıyor ve "Bütün mahalle de de aynı heyecan vardı"şeklinde konuşuyor. "Bir fotoğraf daha kalmış belleğimde" diyen Ahmet Ümit şunları söylüyor: "Geceleyin dolunaya bakıp, astronotl arı görmeyi hayal eder buna çabalardık. Elbette ne Ay'a ilk ayak basan adamı görmüştük, ne de uzay aracını... Neil Armstrong'un Ay'da yürümesi, bana insanoğlunun büyük arayışını çağrıştırıyor. Gılgamış Destanı'nda kahramanımız ölümsüzlük peşinde bir yolculuğa çıkar. Zamanımızdan binlerce yıl önce yapılan o yolculuk hala sürüyor. Neil Armstrong'un Ay'a ayak basması bu yolculukt a önemli bir aşamanın geçilmesiydi, hiç şüphesiz arkası gelecekti r. Şairin dediği gibi, "Ya ölü yıldızlara yaşamı götüreceğiz, ya dünyamıza inecek ölüm."
AYA ÇIKTIĞINA İNANAMADIM
Yine o yıllarda küçük bir çocuk olan Tayfun Talipoğlu ise o günü şöyle hatırlıyor: "Şaşırdım tabi ki, daha çocuktum. İnanılmaz heyecanla ndım daha 7-8 yaşlarındaydım o zamanlar. Her ne kadar çocuk da olsam inanamadım burasının gerçekten ay olup olmadığına. Amerika konusunda peşin yargılarım olduğundan -doğru ya da yanlış- acaba bu ay mı diye düşündüm hep. Ancak bu görüntünün bilimsel gerçekliği kabul edilince kabullend im ben de. Apollo 11 atılırken saatlerce izleyen bir toplumuz. Ancak bizler medyada sadece bize sunulanı biliyoruz . Mesela Uludağ'da çekim yapıp da "Kutuplard ayım" diye kandıran insanlar vardı o dönemde. Genelde hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmadığını düşünüyorum ama bilimsel araştırmalarda kanıtlanınca ben de ikna oldum tabiki burasının Ay olduğuna. "
BİZİM DE HAZERFAN ÇELEBİ VAR
Siyaset dünyasından Ahmet Edip Uğur ise ilk gençlik heyecanla rını hatırlıyor. "Doğrusu şaşkınlıkla izledik. Bir uzay vardı ve gelişmiş ülkeler burada çalışmalar yapıyorlardı. Gelişmiş ülkeler derken ABD ile Sovyetler.. Aile büyüklerimizin "feza çalışmaları" diye telaffuz ettikleri olayı iki süper ülkenin rekabeti olarak algılardık."diyen Uğur'un o güne dair hatırladıkları ise şöyle: " Ay'a ayak basılacağını duyunca merakımız arttı herkes gibi. O günü büyük ilgiyle izlediğimi, Astronot Armstrong'un uzaydan gelen cızırtılı sesini hatırlıyorum. Kısıtlı yayın yapan siyah-beyaz televizyo nun başına toplanıp yaylanır gibi adım atan astronotu n görüntüleri hayli meraklandırmıştı bizleri. Ondan sonra dışarı çıkıp gökyüzünde Ay'a bir başka baktık artık. "İnsan için küçük, insanlık için büyük adım" sözü Ay'a ayak basmak kadar önemliydi, bunu sonraları daha iyi kavradık. Biz gençler biraz da kıskançlıkla takip ettik olayları, Osmanlı'da Fezada ilk olarak uçmayı deneyen Hezarfen Çelebi'yi hatırladık. Ay'a çıkıldığına inanmayan lar vardı, onları da tebessümle dinledik. O günden sonra hızın adı bazı arabaların adı APOLLO oldu. Otobüslerin kamyonların alnına yazıldı.Türkiye'nin o yola adım atması yıllar aldı. Merhum Turgut Özal mutlaka uzayda yer almak gerektiğini ısrarla anlatıyordu. Sonunda başardık, uzaya çıkan 16 ülkeden biri de Türkiye oldu. Ay'a gitmedik ama bizim de uzayda uydularımız var artık."
ARMSTRONG GİBİ YAKIŞIKLIYDIM
Peki o günlerin yakaşıklı jönü Ediz Hun'un dünyasında o günün nasıl bir izi var? Ediz Hun anlatsın biz dinleyeli m: "Ben o tarihte Almanyada ydım. Bir Alman dostumun evinden izledim görüntüleri. O zamanlar 27 yaşındaydım, ben de oldukça yakışıklıydım Neil Armstrong gibi. Kendisine imrenerek izledim televizyo ndan. Bu görüntü aynı zamanda yeni bir çağın da başlangıcı oldu, çok heyecan vericiydi . Herkes gibi ben de çok heyecanla ndım; ancak benim ya da bir başkasının heyecanı değildi önemli olan. Asıl önemli olan, o dönemdeki teknoloji nin gerekli donanımı karşılayarak Ay'a bir insanın ayak basmasını sağlayabilmiş olmasıydı."
KÖYÜMÜZE DE GELSİNLER
O yıllarda Kayseri'deki köyünde tarlasını ekip biçen Yılmaz Öner'in o günle ilgili hikayesi nedir? Öner'e kulak verelim: "O gün eşim Fatma Hanım ile tırpanla otları biçiyordum. Bu işlem günlerce sürerdi, el tırmığıyla da çekip toplardık otları. O zamanlar teknoloji böyle değildi, her işe kendimiz bakardık. Ben yaşımı bilmem. Doğduğum ayı, yılı bilmem. Arpalar sararırken doğmuşum. Ama ben o tarihlerd e delikanlıydım, aslanlar gibi tarlada çalışıyordum. Paydos saatlerim iz olurdu, öğle sıcağında çalışmazdık. Bizim orda yakında Hacı Mehmet'in kahvesi vardı. Artık yok tabi seneler önce yol geçti ordan. Böyle durumları kahvedekilerden, biri getirmişse gazeteden haber alırdık. Ay'a ayak basmış ilk insan Neil Armstrong'muş, gazetede gösterdiler hiç unutmam Hacı Ali tutuşturdu elime gazeteyi. Resmi görünce şaşırdım tabi. İnsanların Ay'a basıyor olması etkileyic i. Bir gün buraya da ayak bassalar da bir kahvemizi içseler diye düşündüm.
Ay: Uzay çöplüğüne atılan büyü
Ayşe Hür, o anki duygularını hatırlamasa da Ay'a insanın çıkma hikayesin i şöyle anlatıyor: "Ay'a çıkmak ABD ile Sovyetler Birliği arasında 1957'de başlayan amansız yarışın sonucuydu . SSCB'nin 15 Eylül 1959'da fırlattığı Luna 2, "Ay'a ulaşan ilk insansız uzay aracı", Luna 3 ise "Dünya'ya ilk Ay fotoğraflarını gönderen araç" ünvanını kazanınca, telaşlanan ABD 1964-1968 yılları arasında gerçekleştirdiği üç insansız uzay yolculuğunun ardından Apollo Projesi ile Ay'a ayak basmakla kalmadı, Ay'ın tapusunun kendisind e olduğunu iddia etti. Atılıp atılmadığı yıllarca tartışılan bu ilk adımın bedeli, binlerce yıldır insanoğlunun mitolojis inde, dinsel inanışlarında, kültür ve edebiyatında, hayalleri nde yer alan büyülü Ay'ı sonsuza kadar yitirmek oldu. Ay'ın yörüngesine oturmayı başaran ilk araç Apollo 8 ekibinin yaptığı "Burası ne yaşamak ne de çalışmak için hiç de davetkar görünmüyor" açıklaması, MÖ 2354 yılında, Mezopotam ya'daki Büyük Ay Tapınağı'nda geceleri Ay'ın çevrimlerini izleyen, gündüzleri de aşk şiirleri yazan Akad Prensesi En hedu'anna'nın hayal ettiğinden ne kadar da farklıydı... Sonuç olarak, insanoğlunun gerekli ama obur merakının kurbanı olup uzayın çöplüğüne atılan Ay'dan geriye, giderek solan ışıması kaldı...
Babam uzay merkezind e çalışıyordu
Ay ve diğer gezegenle rin keşfi ve insanların oraya gitmeleri çocukluğumda gayet normal ve alıştığım, ayrıca da sevdiğim konulardı..
O fotoğrafa,diğer uzay araştırmalarına ait çoğu fotoğraflara olduğu gibi bebekliğimden beri gözüm çok aşinaydı. Babamın, hem orkestra şefi,hem de felsefe profesörü kimlikler inin yanı sıra, "Uzay Araştırma Bilimleri Uzmanı" olarak görevi vardı; uzay araştırmaları ile ilgili tüm ayrıntıları ayrıca Rusya'da önde gelen yayın organlarında yazardı. "Uluslarar ası Astronotl ar Konfedira syonu" üyesi olarak da Rus kozmonotl ar ve yabancı astronotl ar ile yakından dostlukla rı vardı. Evimizde bunlara dair birçok öğe zaten hep vardı. O yüzden bahsettiğiniz fotoğrafta duran astronotu n ismini çok sonradan, biraz büyüyünce öğrendim; Ay ve diğer gezegenlerin keşfi ve insanların oraya gitmeleri çocukluğumda gayet normal ve alıştığım, ayrıca da sevdiğim konulardı..
Neil Armstrong nasıl Müslüman oldu?
Neil Armstrong uzaya ayak basınca dünyada neler oldu? Amerika Hükümeti astronotl arın sağ salim geri döneceğine inanmıyor olmalılar ki cenaze töreni hazırlığı başlattı. Sevindiri ci haber gelince uzaya 1975 yılına kadar üç kez daha yolculuk yapıldı. Ülkemizde o yıllarda doğan çocuklara Uzay ismi verildi. Aya ilk gönderilen araç olan Apollo adını Yunan tanrısı Apollon'dan aldı. Ama asıl haber küçük bir araştırma yapınca ortaya çıktı.
MEĞER HİNDİSTAN'DA MÜSLÜMAN OLMUŞ
Aya ilk ayak basan astronot olan Neil Armstrong'un Müslüman olup olmadığı tartışması olayını o dönem uzaya çıkan astronotl ara Fatiha suresini veren dünyaca ünlü Müslüman bilim adamı Dr. Farouk El-Baz birinci ağızdan yalanladı. NASA'da o dönem görev yapan Faruk El-Baz 'tamamen uydurma haber' dediği Neil Armbstron g'un Müslüman olma hikayesin i şöyle anlattı: "Astronotl arın hayatından endişe ediyorduk ve değişikliklerin bir probleme sebep olacağından dolayı korkuyord uk. Bundan dolayı ekstra korunma olsun diye astronotl ara kendileri yle götürmeleri için Kur'an'ı Kerim'in ilk sûresi olan Fatiha Suresi'ni verdim. Onlar da "Mükemmel! Gerekli olan tüm korunma önemlerini aldık" diyerek Fatiha Sûresi'ni yanlarına alarak Ay'a indiler. Döndüklerinde basına korunmala rı için verdiğim Fatiha Sûresi hakkında da konuştular. "Yanımıza sadece İncil almadık. Kur-an'ı Kerim'den bir kısım da aldık" dediler. Sonra insanlar "Kur'an'ı Kerim mi aldınız yanınıza?" diye tekrar sorunca, astronotl ar "Yer ekibinden Dr. Farouk var. Korunmamız için Kur'an'ı Kerim'den bir kısmını bize verdi" diye cevap vermişler. Ve sonra astronotl arın bu demeçleri gazeteler de yer aldı. Ve Mısır'a gelip Arapça'ya çevirildi. Ve daha sonra bu haber Mısır'dan İran'a, sonra daha doğuya Afganista n'a ve daha doğuya, Hindistan'a kadar ulaştı. Ve Hindistan'a ulaştığı zaman, haber orda 'Neil Amstrong'un Mısır'da ezan sesi duyduktan sonra "Ben aynı sesi Ay'da da duydum" diyerek Müslüman olduğu şeklinde söylenmeye başlandı ve bu zamanla kulaktan kulağa yayıldı"
NEIL AMSTRONG
http://www.meleklermekani.com/islam-ve-insan/122135-armstrongun-ayda-isittigi-ezan-sesi.html
0 Temmuz 1969'da Ay'a ilk insan indi Adı Neil Armstrong Astronot Armstrong şu tarihi sözleri naklen yayın içinde de dünyaya duyurdu:
'Kartal inmiştir' Apollo-11 personeli Aldrin ve Collins ile birlikte üç astronott an oluşuyordu Ay'da yürüyen Armstrong inançları güçlü bir hristiyan idi Ancak yolculuk boyunca birtakım şeyler 'Sansür' ediliyord u Üç astronot birden 'Başka bir cisim' görmüşlerdi Bütün konuşmalar bantlara geçiyordu
ASTRNOT ALDRİN: Açık kitap gibi bir şey var burada, tam durgunluk lar denizinin üstünde'
ASTRONOT ARMSTRONG: 'İki halka gibi, daha doğrusu bir kitap gibi'
ASTRONOT COLLİNS: 'Sekstantın odağını değiştirdiğimde bir kitap biçiminde olduğu daha iyi belli oluyor
YER KONTROL: 'Ne diyorsunu z siz, ayda kitap mı var?
Tuhaflıklar bantlarda yer almaya devam ediyordu Ertesi gün kitap yok olmuştu ama şimdi de bir parazit radyoyu sürekli meşgul etmeye başladı İtfaiye arabasının sirenine benzeyen bir ses
COLLİNS: 'Duyuyor musunuz? Şu sesi kesin yoksa kulaklarım patlayacak'
YER KONTROL: Bu ses bizden değil, yabancı kaynaklı Orada sizinle birlikte başkalarınında bulunmak istemediğine emin misiniz?
ARMSTRONG: 'Şimdi de bir müzik başladı Yer kontrol, şu parazitle rinizi keser misiniz?'
YER KONTROL: 'Hiçbir arıza yok Müzik oradan sizden geliyor'
ALDRİN: Hiçbir zaman anlaşamayacağız galiba Bu müzik sesi bizden gelmiyor
Ertesi gün Armstrong, Ay'a ayak bastı 'Kartal indi' diyordu İlk insan ay'da geziyordu Birden yine o siren sesi gibi parazit geldi Ama bu kez keskin seslerin içinde şu sözler bantlara geçti: 'RABBİ-EL ARZ- DİNİ INDAHU- İZA- KUN-ALİM'
YER KONTROL: 'Hey kim konuşuyor?'
Bu sırada Armstrong ayda yürüyordu O müzik gibi ses bir daha başladı 'Eşhedu enlailahe illallah'
YER KONTROL: 'Yine uçan daireler mi? Neydi o şarkının sözleri?'
COLLİNS: 'EŞEN MAHATMA RESSAMBAL LA' filan dedi Bu Hintçe
ARMSTRONG: 'Tamamını dinledim Kalbe bir huzur veriyor Galiba Afrika radyolarından biriydi'
ALDRİN: 'Frekans değiştirdim yine aynı ses Bu ses Ay'dan geliyor Radyo mesajı değil İnanılmaz bir şey'
YER KONTROL: 'Çıldırdınız mı siz? Havasız yerde ses yayılır mı?'
COLLİNS: 'Ne yani, yine uçan daireler mi?'
ARMSTRONG: 'Kitap biçiminde uçan daire olur mu?'
YER KONTROL: 'Bilinmeye n bir hastalık, uzay vurgunu mudur nedir? Bu sesler, kitap, melodi, hep hayal olmalı'
ARMSTRONG: 'Hayali kamera çeker mi, hayalet bir ses teyp bandına kayıt olur mu?'
YER KONTROL: 'Peki havasız ortamda ses yayılır mı?'
Sonra Armstrong ve Apollo-II Astronotl arı salimen dünyaya döndüler Bantlar yeniden dinletild i Bu sırada NASA'da görevli olan Mısır asıllı Faruk El Baz'a danışıldı Ay'da okunan bir mesajın sözlerinin 'Arapça kutsal bir cümle olduğuna' ilişkin bilirkişi raporu verildi Daha sonra aynı cümleyi Apollo-16 astronotu 'Worden'de işitti Aslında hiç kimse tatmin olmamıştı Belki UFO, belki başka birileri ama Ay'da bir mesaj vardı Armstrong bu bilgilerd en hiç mi hiç tatmin olmuyordu
Bu sırada astronotl ar dünyayı geziyorla rdı Gittikler i her yerde büyük bir ilgi ile karşılanan astronotl ardan Armstrong'un yolu Mısır'ın başkenti Kahire'ye düşmüştü Armstong kendisine gösterilen rağbetten memnundu Bu sırada olan oldu
Armstrong irkildi 'Hey, bu müzik sesi ne?
'Mısırlılar gülmemek için kendileri ni biraz tuttular Sonra da cevap verdiler 'O müzik değil,
Ezan Kilise çanları neyse, Cami'nin de ezanı odur'
Armstrong, 'Ben bunu daha önce de işittim'
Elbette işiteceksiniz, dünyada bir milyara yakın Müslüman var Hangi ülkeye gitseniz mutlaka ezan okunur
'Ben, dünyayı kastetmiy orum, bu sesi Ay'da duydum'
Armstrong'un yüzü kireç gibiydi: 'Aman Allah'ım, Seni şurada yanıbaşımda değil, ta Ay'da buldum
Uzun bir süre Armstrong'dan ses seda çıkmadı Sonunda bir açıklamada bulundu: 'Ay'a Besmelesi z ayak basmışım Besmeleyi şimdi çekiyorum Artık ben de müslümanlardanım'
Neil ARMSTRONG
FARUK EL-BAZ İLE RÖPORTAJ
http://www.frmtr.com/garip-olaylar/3618327-neil-armstrong-ayda-ezan-sesi-duymadi-asla-musluman-olmadi.html
Prof.Dr Faruk El-Baz ile Yapılan Röportajdan
O'nu sizlere tanıtmaya nereden başlamam gerektiğini gerçekten bilemiyorum. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ise, o da bana meslek hayatımın en güzel, en anlamlı röportajlarından birini yapma şansı vermiş olduğu… Prof. Dr. Faruk El-Baz'ın öylesine olağanüstü bir bilimsel kariyeri var ki, bunu bazı başlıkları atlayarak özetlemeye kalksam hem sizlere hem de ona haksızlık etmiş olacağım. Ancak, ben yine de -medya dünyasının o ünlü cümlesi "yerimiz sınırlı"nın ardına sığınarak- çaresizlik içinde ana başlıklardan hareket etmek zorundayım.
1 Ocak 1938'de Mısır'da Nil Deltası'ndaki bir köy olan Tûk el-Aklam'da dünyaya gelen El-Baz, çölü yaşam alanı edinmiş kalabalık bir ailenin üyesiydi. Belki de bu nedenledi r ki "çöl jeolojisi" alanında sonradan dünyanın en seçkin uzmanlarından birine dönüşecekti.
Bir ilâhiyatçı olan babası tarafından sürekli okuması ve araştırması için teşvik edilen El-Baz, parlak bilimsel kariyerin e ilk adımı 1958'de mezun olduğu Kahire-Ain Shams Üniversitesi'nde attı. Bu eğitim süreci Assiut Üniversitesi, Missouri Mineral ve Metalurji Yüksek Okulu, doktorasını yaptığı Missouri Üniversitesi ve ardından da Heidelber g Üniversitesi ile devam etti.
Bilimsel donanımını pratik uygulamal arda kullanmay a yatkın kişiliğiyle, başarılı bir kimyager ve jeolog olarak bilimsel ününün adım adım yayılmaya başladığı bu dönemde uzman sıfatıyla Pan American petrol şirketinde çalışmaya başladı ve Süveyş Kanalı'nda bulunan ilk petrol havzasının keşif çalışmalarına katıldı.
1967 yılından itibaren Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA'ya kabul edilerek altı yıl süreyle Apollo Ay Programı'nda çok önemli görevler üstlenen El-Baz, bu dönemde "Ay'da İniş Bölgeleri Saptama Komitesi"nin genel sekreterl iği, "Uzay Gözlemleri ve Fotografi k Görüntüleme Merkezi"nin baş müfettişliği, "Apollo Astronotl arı Uçuş Eğitim Dairesi"nin başkanlığını yaptı. Bilim tarihine altın harflerle yazılan başarılara imza attığı bu görev döneminde, bütün Apollo astronotl arına bilimsel eğitimlerini -bir Müslüman bilgin olarak- bizzat o verdi. Bu anlamda bakıldığında Ay'a hiç ayak basmadı, ama Ay'a ayak basan 12 müstesna adamın ardında da -adetâ "Yıldız Savaşları" filmindek i jedi şovalyelerinin bilge hocası Yoda gibi- hep o vardı. Sözün burasında, Apollo 15 astronotlarından Alfred Merril Worden'in kayıtlara geçen şu ünlü sözünü aktararak El Baz'ın bu operasyon a katkılarını bizzat öğrencisinin ağzından özetleyelim. Worden, Ay'dan dönüşünün ardından gerçekleştirdiği medya söyleşilerinden birinde aynen şöyle demişti: "Kral'ın bize verdiği eğitimden sonra, Ay'dayken kendimi daha önce oraya gitmiş biri gibi hissettim ."
Yazı dizimizin başlığında yer alan "Kral" ifadesi de işte buradan geliyor, Yani benim uydurmam ya da alanında başarılı olmuş bir dindaşımıza yönelik hamasî bir kayırmam değil. Yaptığım ön araştırmalarda El-Baz'ın rahle-i tedrisatından geçen Apollo astronotl arının ona hayranlık düzeyinde bağlı olduklarını ve kendi aralarında "Kral" lâkabını taktıklarını öğrendim. Bu yüzden ben de onu dizimizin başlığında aynı lâkapla andım.
Apollo Ay Programı tamamlandıktan sonra ödüllere boğulan ve ünlü Smithsoni an Enstitüsü tarafından Washingto n'da bir "Gezegenle ri Araştırma Merkezi" kurmakla görevlendirilen El-Baz, 1973-1975 yılları arasında Ruslarla Amerikalıların uzay alanında ilk kez işbirliği yaptıkları Apollo-Soyuz projesind e de aktif görevler aldı.
1980'lerde National Geographi c Society (Ulusal Coğrafya Derneği) için çöl jeolojisi üzerine araştırmalar yürüten ve bu araştırmaları derneğin ünlü "sarı" dergisind e de yayımlanan Hoca'nın, ikinci uzay çağı sayılan "uzay mekikleri" döneminde ise optik konusunda ki uzmanlığını konuşturduğunu, bu araçların uzayda kaliteli görüntü kaydedebi lmesi için gerekli olan geniş açılı kameraları tasarladığını görüyoruz. O günden bugüne kadar da bir sürü saygın bilimsel kurumda akademisy enlik, yönetim kurulu üyeliği, yöneticilik, ödüller, ödüller, ödüller… En sonunda da Boston Üniversitesi bünyesinde bulunan "Uzaktan Algılama Merkezi"nde yöneticilik…
Düz bir metin halinde bile sayfalar dolduran bu uzun biyografi yi nereden özetleyeceğimi, El-Baz'ın hangi kurumdaki yöneticiliğini, aldığı hangi büyük ödülü ön plana çıkartacağımı gerçekten şaşırmış durumdayım. En iyisi durumu şöyle özetleyip, bir an önce kestirmed en kurtulayım bu görevden: Kelimenin tam anlamıyla "aşmış" bir bilginle karşı karşıyayız! Onun benzersiz bilimsel kariyerin i tam anlamıyla öğrenmek istiyorsa nız, lütfen beni bu dertten kurtarın ve hiç üşenmeksizin Boston Üniversitesi'nin web sitesinde yayımlanan şu ayrıntılı CV'sine bir göz atın. Okuduklarınız karşısında gözleriniz kamaşacak!
Ayrıca bir hatırlatma daha: Okuyacağınız söyleşinin ardından El-Baz hakkında daha ayrıntılı bir inceleme yapma arzusu duyarsanız, özellikle internet taramalarında adının yazılışını Türkçe'de kullandığımız gibi değil, İngilizce versiyonu yla -yani "Farouk El-Baz" olarak- girmeye özen gösterin. Bu sayede çok daha fazla belge ve bilgiye ulaşabilirsiniz.
Beş bölüm halinde sunacağımız bu söyleşiyi, Temmuz ayının son günleriyle Ağustos ayının ilk haftası arasında internet üzerinden yaptık. Ancak, Boston ile İstanbul arasındaki bu soru-cevap yazışmalarının dışında, mülâkatımızın öncesi ve sonrasında Hoca ile bir çok kişisel yazışmamız da oldu. Ki ben kendi adıma bu parça parça yazışmalardan bile pek çok şey öğrenmiş bulunuyor um. Aynı kültürün iki mensubu olarak iletişim kurmamızı sağlayan ortak dil -ne yazık ki- İngilizceydi. Yani, ikimizin de ana dili olmayan üçüncü bir dil. Bu nedenle, onun cevap tarzına egemen olan Müslümanca sıcaklığı ve içtenliği çevirileri yaparken de aynen yansıtmaya çalıştım. Öyle ki, adımın "Ali Murat" olarak telaffuzunu daha çok sevmeme karşın, onun bana kültürel bir yakınlık duyarak sürekli "Ali" diye hitap edişini de metinde aynen muhafaza ettim. Bazen, vermek istediği mesajı pekiştirebilmek için cümlelerine Türkçeye özgü küçük kıvraklıklar eklediğim de oldu. Çünkü, bugüne kadar gerek Batılı uluslarda n, gerekse kendi ulusumdan bazı "yabancılara" yüzlerce yazılı soru yöneltip onlardan son derece resmî ve "çelik soğukluğunda" cevaplar almış biri olarak, karşılaştığım bu sıcak üslûbun hakkını vermezsem gerçekten haksızlık etmiş olurdum. "Müslüman kimlik" böyle birşey işte, bu kimliği lâyıkıyla taşıyabilenler de Ay'a insan gönderen ekibin birer üyesi olsalar bile çevrelerine karşı -fıtrattan gelen- bir sıcaklığı yansıtmayı asla ihmâl etmiyorla r. Darısı, insanlığa ve İslâm'a El-Baz'ın yaptığı hizmetler in milyonda biri kadar hizmetler i olmamasına karşın kibirinde n yanına varılamayanların başına!
20'nci yüzyılda İslâm dünyasının yetiştirdiği en değerli bilginler den biriyle, belki de birincisi yle yapılmış olan bu tarihî değere sahip söyleşiyi, benim gerçekleştirirken duyduğuma benzer bir heyecan ve ilgiyle okuyacağınıza inanıyorum…
* * * - Sayın Hocam, gazetem Yeni Şafak adına yaptığım bu başvuruyu kabul ettiğiniz için öncelikle çok teşekkür ederim. Anlatacak larınızın hem Türkiye Müslümanları, hem de bu söyleşiden bir biçimde haberdar olup onu kendi dillerine tercüme ederek okuyacak olan başka ülkelerden Müslümanlar için son derece yararlı olacağına inanıyorum.
İslâm dünyasında "İslâm" ve "pozitif bilimler" arası ilişkiler sözkonusu olduğunda sizin gibi kanlı canlı, tümüyle gerçek ve hepimizi gururlandıran örnekler olduğu gibi ne yazık ki bir sürü hurafe ve söylenti de ortalıkta dolaşıyor. Bunlardan en ünlüsü de Apollo 11 astronotu Neil Armstrong'un Ay'a gittiğinde orada bir "ezan sesi" duyduğu ve bir süre sonra da İslâm dinini benimsediği yönündeki çeyrek yüzyıllık söylenti… Bildiğim kadarıyla Bay Armstrong da sözkonusu iddiaları birkaç kez kibarca yalanlamıştı. Ama buna rağmen İslâm ülkelerinde yaşayanların önemli bir bölümü bu söylentiye inanmakta ısrar ediyor.
(Hıristiyanların ve ateistler in, bu gibi iddiaları ortaya atan Müslümanlarla nasıl alay ettiğini görmeniz için iki ayrı internet adresi
İslâm dünyasını yıllardır küçük düşüren bu bıktırıcı iddianın arka planını bir kez de sizden öğrenmek isteriz. Armstrong ile kişisel bir dostluğunuz var mı? Kendisiyl e ilgili olarak türetilen bu ünlü söylenti ne denli gerçektir?
- Neil Armstrong'u da diğer bütün Apollo astronotl arını da çok yakından tanırım. Çünkü hemen hemen hepsinin Ay yüzeyine iniş eğitimlerini ben verdim. Neil'in Ay'a inişinin üzerinden tam 35 yıl geçti, ancak bugün hem onunla hem de diğer bir çok astronotl a kişisel dostlukla rım hâlâ devam ediyor. Çünkü biz bir ekip olarak 20'nci yüzyılın en önemli bilimsel atılımını gerçekleştirmenin mutluluğunu paylaştık.
Bu önemli soruyla, beni de yıllardır gerçekten çok rahatsız eden çirkin bir söylentiye parmak bastın sevgili Ali… Sen ve gazeten aracılığıyla hem Türkiyeli kardeşlerime, hem de bu söyleşimizden haberdar olması muhtemel diğer ülkelerden Müslüman okurlara altını çize çize duyurmak istiyorum ki NEIL ARMSTRONG AYDA ASLA "EZAN SESİ" SAYILABİLECEK NİTELİKTE GİZEMLİ BİR SES DUYMAMIŞ VE BİZİM BU GÖRÜŞMEYİ GERÇEKLEŞTİRDİĞİMİZ GÜNE KADAR DA MÜSLÜMAN OLDUĞUNA DAİR HİÇBİR AÇIKLAMA YAPMAMIŞTIR. Üstelik, Müslüman bir bilim insanı olarak, ben onun böyle bir karar almasına hiç de gerek olmadığını düşünüyorum.
Böyle içi boş dedikodul ar bütün duyarlı Müslümanlar gibi beni de derinden yaralamak tadır. Bu tip bir sığ yaklaşımı savunanla ra göre, dünyaca ünlü bir kişi İslâm dinini benimsediğini açıklarsa o zaman İslâm "iyi birşey" oluyor ve global anlamda da saygınlığını güçlendiriyor. Oysa ben inanmış bir Müslüman olarak bundan daha çirkin bir yaklaşım, İslâm'a bundan daha büyük bir hakaret düşünemiyorum.
Neil şu anda 74 yaşında ve Ohio'da ailesiyle münzevî bir hayat sürüyor. O benden 8 yaş daha büyüktür. Eğer günün birinde kendi rızasıyla İslâm dinine geçtiğini açıklasaydı, bundan hepimiz derin bir mutluluk duyardık elbette. Pekiyi, Müslüman olmadığı zaman ne olacak, 1400 yıllık İslâm anlamını ve önemini mi yitirecek? Müslümanların dinlerine inanmak ve güvenmek için mutlaka "Batılı" bir kanıta mı ihtiyacı var? Böyle olduğunu düşünenler zaten bu dinin yanına hiç uğramamalıdır. İlla da bu şekilde gösterişli bir kanıtın gölgesine sığınmak isteyenle re, sadece böyle şeylerle huzura erenlere ben kanıtın en güzelini vereyim isterseni z. Evet, tekrar ediyorum, Neil Armstrong ya da herhangi bir Apollo astronotu henüz Müslüman olmadı. Ama onların hepsini tek tek yetiştirip Ay'a güvenle gönderip geri getiren eğitimcileri olarak, ben Faruk El-Baz, annemden doğduğum günden beri Müslümanım! Oldu mu? Acaba bu kanıt onlar için yeterli mi?
- En yetkili ağızdan duyulan bu açıklamayla, sanırım sözkonusu hikâye de lâyık olduğu yere, yani kent efsaneler i tarihinin çöp kutusuna gider artık. Pekiyi, böyle birşey yoksa bu söylenti nasıl doğdu? Ay'daki ezan sesi hikâyesinin ya da Armstrong'un hayâlî Müslümanlığının doğuşuyla ilgili olarak bildiğiniz özel bir şey var mı?
- Ne yazık ki var. Aslında bu söylentinin doğmasının -dolaylı yoldan da olsa- sebebi, benim astronotl ardan Ay'a gittikler inde yapmalarını istediğim küçük bir jesttir. Ama nereden bilebilir dim bu masum isteğimin böyle saçmasapan sonuçlar doğuracağını…
- Hocam, doğrusu çok merak ettim. Ne rica ettiniz astronotl ardan?
- Apollo 15'in üç astronotu ndan biri, öğrencim Alfred Merril Worden'dı. Uzay araştırmalarına meraklı okurlarınız hatırlayacaklardır, Apollo uçuşları hep üçlü astronot gruplarıyla yapılmaktaydı. Bunlardan ikisi "Ay Modülü" (Lunar Module) dediğimiz araçla uydumuzun yüzeyine iner ve bilimsel araştırmalarını yapar, üçüncüsü ise "Kumanda Modülü"yle (Command Module) Ay yörüngesinde turlar atarak onları bekler, bu arada da dünya ile irtibatı sağlar. Bu uçuşta David Scott ve James Irwin yüzeye inecek olan ikiliydi, Worden ise kumanda modülünün pilotu…
Kumanda modülü "Endeavour" Ay yörüngesine girip uydumuzun çevresinde turlamaya başladığında Worden 380 bin kilometre uzaktan Houston'a seslenip raporunu vermeye başladı. Bu arada aramızda da bazı dostane telsiz konuşmaları geçti. Bir ara bana "Buradan istediğin birşey var mı Kral" gibi şaka yollu bir cümle sarfetti. Ben de "Dünyamıza Arapça olarak bir selam göndermen yeterli" dedim. Kur'an'ın dilinin Ay yörüngesinde bir kez olsun yankılanmasını istemiştim o anda. Worden yıllarca süren derslerim iz sırasında benden üç-beş cümle kadar Arapça kapmıştı. Bunun üzerine ricamı kırmayarak telsizden aynen şu sözleri söyledi: "Marhaba ahle el-ard, min Endeavour aleykum salam." Yani, "İyi günler, Endeavour'dan hepinize selam olsun ey dünya insanları".
Bu sözler, o anda Houston'daki komuta üssündeki bizler tarafından olduğu gibi dünyanın dört bir köşesinde Apollo 15'in yolculuğunu takip etmekte olan binlerce amatör telsizci tarafından da canlı olarak dinlenmek teydi ve çoğu Arapça bilmeyen bu kişiler eliyle derhal kayıtlara geçirildi. Sanırım sonradan iyice biçim değiştire değiştire bütün İslâm âlemine yayıldı ve bugünkü hilkat garibesi söylentiye kadar ulaştık. Ancak, ezan sesi nerede, Worden'ın bana gönderdiği bir cümlelik o dostça selam nerede? Aralarında fonetik olarak hiçbir ilişki yok. Kaldı ki bu efsane Apollo 11 için türetilmiş, yani bu olayın yaşandığı Apollo 15 uçusundan tam 2 yıl önceki bir başka uçuş için. Aralarında kronoloji k bir bağlantı da yok.
Size şu kadarını söyleyeyim. Apollo uçuşları sırasında yer kontrol ile astronotl ar arasında yapılan bütün konuşmaları dinleyen sayılı kişilerden biriydim ben. Eğer oradan bir yerden ezan sesi gelseydi, bir Arap olarak bunu ilk anlayacak lardan biri herhalde ben olurdum. Ama böyle bir şey asla olmadı.
Bu konuda son olarak Müslüman Türk gençliğine şu tavsiyede bulunmak istiyorum: İslâm, yüce Kur'an'da biçimlenmiş ve en iyi ifadesini bulmuş olan ilâhî mesajıyla, günümüzde bir milyarın üzerinde insanın bağlı olduğu eşsiz bir dindir. Ve kendisini ifade edebilmek için başka da hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur. Kur'an'ın bizatihi kendisi en büyük kanıttır.
- Bana da bu sözler karşısında "Allah sizden razı olsun" demekten başka bir şey kalmıyor. Yirmi yıldır kafaları karıştıran can sıkıcı bir hurafeye böylelikle son noktayı koymuş oldunuz.
Şimdiki sorum da aslında yine önceki sorumla yakından bağlantılı… Siz, hem önünde bütün dünyanın saygıyla eğildiği büyük bir bilim adamı, hem de mensubu olduğu İslâm inancını açıkça deklare etmekten hiçbir zaman çekinmemiş kararlı bir Müslümansınız. Bu yönünüzle de "Müslüman bir bilim adamının sergileme si gereken duruşa" hayranlık uyandırıcı bir örnek oluşturduğunuzu düşünüyorum.
İslâm dünyasının halkları arasında başka dinlerden batılı bilginler i, sinema sanatçılarını ya da müzisyenleri -onlar gerçekten bu dini benimseme den- Müslüman olarak kabul etmek gibi garip bir tutku var. Daha önce de internet söylentileri yoluyla Anthony Quinn'i, Jacques Yves Cousteau'yu ve Michael Jackson'u gerçekdışı bir biçimde Müslüman ilan etmişti bazı yayın organları... Sonra da İslâm karşıtı uluslarar ası yayın organlarında Müslümanların bu tavrıyla ilgili alaycı ve aşağılayıcı makaleler yayınlandığını görüyoruz. Bu da bizleri fazlasıyla üzüyor.
Hocam, bir batılı bilginin ya da popüler bir sanatçının kamuoyuna Müslüman olduğunu açıklamasıyla İslâm mı yücelir ya da kazanır, yoksa doğrudan o kişi mi? Bu gibi din değiştirmelerden İslâm adına beklentil er çıkarmak dinimizi küçük düşürmüyor mu?
- Benim bu soruya vereceğim cevap da yine bir önceki cevabımı tamamlayıcı nitelikte olacaktır. Ünlü birilerin in İslâm'ı kabul ettiği yönündeki haberleri beklemek suretiyle imân etmeye ya da kararsızlıklar içinde sürüklenen bir imânı pekiştirmeye çalışmak, kanımca hastalıklı bir ruh hâlinin yansımasıdır. Ünlü -ya da tamamen ünsüz- bir kişinin İslâm dinine geçtiğini açıklaması ancak "kişisel bir zafer" olabilir, bu tür bir karar İslâm'ın ihtişamına zerre kadar katkı sağlamaz. Böyle düşünen Müslümanlar bu hastalıklı bakış açısını en kısa zamanda üzerlerinden atmalı ve özgüvenlerini kazanmalıdırlar. Onlar evrenin en değerli mesajını almış insanlardır ve bunu asla unutmamalıdırlar. Bir gün bu dünyadan göçüp gideceğiz ve bizleri yaratan Allah, dünya hayatında kimin Oscarlı bir sinema oyuncusu, kimin Ay'a inmiş astronot ya da kimin Grammy ödüllü pop yıldızı olduğuna bakmayaca k, sadece "Sana gönderdiğim son mesajı ne kadar algıladın ey kulum" diye soracak. Sanırım, gönülden inananlar için yeterince açık bir durum bu
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 66 ziyaretçi (78 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|